Atalarımız bizlere o kadar hisse alacak sözler söylemişler ki, zaman içerisinde bu sözlerin ne kadar doğru olduğunu görmekteyiz. Dost ile arkadaşlıkla, ihanetle, soyla, sopla, yardımlaşma ile dar günde, geniş günde yanında olup olmamakla, gururla, gurursuzlukla, yalancılıkla, iki yüzlülükle, riyakarlıkla ve sayamayacağımız daha bir sürü kelimelerle ilgili öz deyişler bırakmışlardır.
Bu yazımda da soyla asaletle, eğitimle ilgili konulara değinmek istiyorum. Zamanın padişahlarından birinin yiğit, yakışıklı oğlu bir çingen kızına aşık olur. Annesi ve babası vezirleri, sadrazamları ne kadar etrafta soylu soplu asilzade ailelerin kızları varsa göstermişler. Fakat ne mümkün sarayın yakışıklı şehzadesi hiç birini kabul etmez. Sonunda şehzadenin dediği olur. Görkemli bir düğünle şehzade çingen kız ile evlenir. Valide sultan, haseki sultanlar şehzadenin eşinin eğitimi ile ilgili sağda solda ne kadar tanınmış eğitmen varsa saraya getirtir. Eğitimi ile ilgili çalışmalar başlar. Görgü, görenekle, adapla, saygı, sevgi ve davranışlarla, okumayla, diksiyonla, talim ve terbiye ile ilgili dersler verdirilir. Bu çalışmalar epey bir zaman sürdürülür. Neticede tamam olduğunun kanısına varılır. Artık tüm eğitmenlere, hocalara yol verilir. Artık çingen kızı da saraya uyumlu bir şehzade hanımı olmuştur. Zaman zuhur eder, padişah bir meydanda geniş kapsamlı, yemekli eğlenceli bir toplantı tertip edilmesini ister. Etrafta ne kadar vezir, sadrazam, eyaletlerde ki uç beyleri, tanınmış asil aileler varsa eşleri ile birlikte saraya davet edilirler. Yemekler yenilir içilir, eğlence ve şenlikler yapılır.
Tüm hanımlar valide sultan etrafında toplanırlar. Valide sultan, diğer hanımlara gelinini tanıtacaktır. Valide sultan konuşmaya başlar, herkes pür dikkat dinlemektedir. Ancak içlerinde sadece gelini dinlemeyip başka bir tarafa bakmaktadır.
Valide sultan gelinini uyarmak ister,
Kızım nereye bakıyorsun? der
Gelin hanım,
Sultan anne şu karşıda ki ağaçtan on beş tane kasnak, on beş tane kalbur, on beş tane elek çıkar, der. Valide sultan şaşırır, kızarır ve hemen konuşmayı keser. Etrafındakiler konuyu anlamışlardır. Program bittikten sonra valide sultan tüm eğitmenleri çağırtır.
Hani bunu eğitmiştiniz der. Kızar bağırır çağırır. Ordan birisi sultanım ‘Her şey aslına rücu eder’ der. Bir diğeri ‘Otu çek köküne bakınız’ bir diğeri ‘Asıl akmaz, bal kokmaz, kokarsa yağ kokar, onunda aslı ayrandır’ der. Bir diğeri ise ‘Adımız Hıdır, elimizden gelen budur’ sultanım der.
Bu kıssadan hisse alan olmuştur. Ben kimseyi de ötekileştirmiyorum. Çingene falan diyerekte kimseyi küçümsemiyorum. Günümüzde o kadar sonradan görmüşler var ki o çingene kardeşlerimize on basarlar. O çingeneler paylaşmayı da, insanlığı da, yardımlaşmayı da bir çoklarından daha iyi bilmektedirler. Etrafımızda sağımızda solumuzda o kadar görgüsüzler bulunmakta ki, bunlar konu komşularına, arkadaşlarına, çevrelerine, köyüne, ilçesine, iline velhasıl Türkiye’sine ne zararlar vermektedirler. Çingene kızımızın hayali kalbur kasnakmış. Bazıları hayallerin dışında, hinlikleri ile bu ülkeye öyle zararlar vermektedirler ki, allayıp pullayıp deveyi hamudu ile yutmaktadırlar. Rabbena hep bana demektedirler. Aramızda pişkin pişkin gezmekteler. Hem de yüzleri kızarmadan, vatan millet Sakarya nutukları atarak, yalan söyleyerek, ihanet ederek, bunlarda bizim eğitemediklerimizden olsa gerek.
Yıkıp devirmektir tek çabaları
Menfaatsiz olmaz merhabaları
Bir kızıl baykuşun kör hempaları
Ayağa ‘baş’ başa ‘ayak’ diyorlar.
Sen ak’a ak dersin, onlar kara der
Sen Allah dedikçe, onlar para der
Bilemedik gitti bu ne biçim yer
Namusun kirine ‘kaymak’ diyorlar.
YORUMLAR