İnsanları mutlu etmek ya da kendimizi korumak istediklerimizi elde etmek ya da karşıdakinin elde edeceği imkanların bertaraf edilmesi için kullanılan bir sözcüktür yalan. Bazen bu sözcükle sorumluluktan kaçarız. Bazen de bu sözcüklerle kendimizi sevdiririz. Haklı görünüp güç kazanırız. Ama asla bunun kalıcılığı söz konusu değildir. Eninde sonunda her şey aslına rücu eder. Nasıl ki güneş balçıkla sıvanmıyorsa yalan da sonunda tüm çıplaklığı ile gün yüzüne çıkar. Söyleyeni de rezil rüsva eder. Güvensiz samimiyetsiz, itimatsız bir birey haline getirir.
Yalanın tarihçesi şeytana dayanır, ilk yalanı da şeytan Hz. Adem ve Hz. Havva annemize söylemiştir. Neticesinde onların Cennet’ten çıkmasına sebep olmuştur. O günden bugüne kadar da şeytan yalanlarına devam edip insanları kandırmaya devam etmiştir. Kandırdıkları bu insanları kendi askerleri yapıp ordusunu çoğaltmıştır. Bu ordularla nice sarayları köşkleri orduları aileleri yok etmiştir. Nice evlatları anneden babadan nice kardeşleri kardeşten konuyu komşudan arkadaşı arkadaştan mal mülk sahibini malından mevkiisinden makamından canından etmiştir. Daha da önemlisi dininden etmiştir. Küfre düşürüp sonunu cehenneme hazırlamıştır. Kimilerini ceza evlerine kimilerine de dar ağaçları yolunu hazırlamıştır. Peygamber Efendimizin de bir sürü yalanla ilgili Hadisleri bulunmaktadır. Yalanı münafıklık alametlerinin birisi olduğunu söylemektedir. Aynı zamanda da büyük günahlardan olduğunu vurgulamıştır. Bakara Süresinde yalan söyleyenlerin kalplerinde hastalık olduğunu söyleyenlerinde büyük bir azapla karşılaşacakları bildirilmiştir. Yalanla ilgili de bir sürü Ayetler bulunmaktadır. Saff Suresinde ‘Ey iman edenler yapmayacağınız şeyi neden söylerisiniz’ denilmektedir.
Eğitimci olmam hasabi ile çocuklarda yalan söyleme alışkanlıkları ile karşılaşmış bulunmakta idik. Bununla ilgili hiç unutmayacağım bir anımı paylaşmak işitiyorum. Ben idareci idim. Raporlu olan bir öğretmenimin sınıfına girdim, yalanla ilgili konuşuyordum. Dördüncü sınıfta olan bir kız çocuğu parmak kaldırarak öğretmenim siz hiç yalan söyler misiniz? dedi. Birden durakladım, ne diyeceğimi şaşırdım. Yalanı yalanla örtbasta edemezdim. Evet ara sıra söylerim desem orada kötüde bir örnek sergilemiş olurdum.
Hayır kızım dedim. Çocuk hiç çekinmeden ‘ama ben buna şahidim demez mi. Peki anlat kızım dedim. Öğretmenim hep beraber sizinle Nevşehir gezisi yapmıştık. Orada siz bir yalan söylediniz dedi. Nasıl oldu olayı anlat dedim. Çocuk anlatmaya başladı. Evet orada ki yalanım bana bir ders olmuştu. Hem de unutamayacağım bir ders olmuştu. Çocuklarla gezi yaparken bazı yerlerde çocuklar kendi ailelerine de alış veriş yapmışlardı. Bir çocuk bir vitrin süs almış, bunu otobüsün içinde gördük küçük bir hediyelikti. Diğer bir arkadaşının da hoşuna gitmiş. Çocuğa sorduk, kaç lira dedim. On liraya aldım dedi. Diğer çocuk öğretmenim gittiğimiz yerde varsa bana da alalım dedi. Bir yere daha durduk orada ki dükkanın önünde olan tezgahta aynısını gördük. Çocuk almak istedi, kaç lira dedik. Aynı büyüklükte aynı ebatta olan bu hediyeliğe 20 lira dedi. Elimizdekini göstererek biz bunu on liraya aldık dedik. Adam bize gidin oradan alın dedi. Çocukta almak istiyor ama sadece on lirası var. Satıcıya dönerek bu çocuk fakir mümkünse bunu on liraya alalım dedim. On lira parası var başka parası yok dedim. Hocam üstünü sen ekle on beş lira olur dedi. Netice de on beş liraya aldım. Beş lira ben ekledim. Bizim yalanı çocuğa sorduğumda çocuk bana öğretmenim o çocuğun fakir olmadığını sende biliyordun demez mi. Ben daha da şaşırdım, ama adam on liralığı yirmi liraya satıyordu dedim.
Öğretmenim onun yalancı olması sizin de yalan gerektirmez demez mi. Evet bir çocuktan alacağım en büyük dersi almıştım. Evet çocuklarımız ödevlerini yapmadıklarında bazen yalan söylerlerdi. Ama benim yalanımın bir öğrencinin on lirası karşılığında milyonlarca değişilmezdi. Güya ben öğrenciyi koruduğumu zannederek o öğrenciye fakir demiştim. Çocuk deyipte geçmeyelim onlarda bizi kendi süzgeçlerinden geçiriyorlar. Beni yargılayan kız çocuğunun ailesini çok yakından tanıyorum. Çocuklarını güzel bir ahlakla yetiştiren aile ilçemizde dürüst bir esnaflık yapmaktadır. Bu anımı niçin anlattım günümüzde yalan o kadar çoğaldı ki kime inanacağımızı şaşırdık. Bir de üstüne üslük Allah’ı şahit tutarak yemin billah ederek yalan söylemektedirler. Baştan söyleyeyim birilerini tenzih ediyorum. Esnaflarımızdan tutunda anne baba abla abi arkadaş siyasetçilerimiz lütfen şu üç günlük dünya da şahsi menfaatlerimiz için birincisi dinimiz için inancımız için geleceğimizin teminatı çocuklarımız için lütfen yalan söylemeyelim. Yalanın küçüğü büyüğü olmaz. Yalan yalandır. Yalan yılandan daha tehlikelidir. Çocuklarımız bizim fotokopilerimizdir. Bizim yaşantı tarzımızın devamıdırlar. Yalanın iki günlük rüzgarında sallanırız ama. Sonunda ki kasırgası bizi ailemizi yerimizi yurdumuzu ülkemizi götürebilir. Televizyonlarımız da ki dizilerden tutunda siyasilerimizin gözlerimizin içine baka baka yalan ve iftira söylemelerinden bıktık artık. Ey etkililer ve yetkililer makam mevki şan şöhret ün varlık için birbirimize yalan söyleyerek iftira atarak hasetlik yaparak hiçbir hedefe gayeye başarıya ulaşamayız ulaşamazsınız. Rahmetli Abdürrahim Karakoç ne demiş;
‘Yalan dolan ile devran sürmeyi biz ne bilek begim böyükler bilir.
Milletin başına çorap örmeyi biz ne bilek begim böyükler bilir.
Kaç tür hokkabazlık kahinlik varsa
Kaç şeytanlık varsa kaç cinlik varsa
Dünya da ne hile ne hinlik varsa
Biz ne bilek begim böyükler bilir.’
YORUMLAR